28 Şubat 2024 Çarşamba

GÜLENCİLERİN BAŞLARINA GELENLERİN HAKİKİ SEBEPLERİ

Dört temel sebep var denilebilir: 

DİNİ TAHRİFAT: Başörtüsüne sözümona "fûruat" diyerek hafife almak ve bütün hristiyanları cennetlik zannetmek gibi zanlarını ve hezeyanlarını Şeriat'ın muhkematının yerine ikame ederek şeytana maskaralık yapmak:

"İkinci kısım ise, tarikat ve hakikatin parlak ezvaklarına kapılıp, mezakından çok yüksek olan hakaik-i şeriatın derece-i zevkine yetişemediği için, zevksiz, resmî bir şey telâkki edip ona karşı lâkayt kalır. Git gide, şeriatı zahirî bir kışır zanneder; bulduğu hakikati esas ve maksud telakki eder. 'Ben onu buldum; o bana yeter.' der, ahkâm-ı şeriata muhâlif hareket eder. Bu kısımdan aklı başında olanlar mesuldürler, sukut ediyorlar, belki kısmen şeytana maskara oluyorlar.

KADINLARI SOSYALLEŞTİRMEK: Yine Şeriat-ı Garra'nın ve Bediüzzaman'ın derslerinin hilafına, bazı yarım akıllı kadınları sözümona hizmet bahanesiyle ve dinde yeri olmayan saçma sapan kıyafetlerle elin adamlarıyla karışık ortamlara salmak, hattâ kimilerini serserilerin kucağına yem olarak atmak! 

Mimsiz medeniyet, taife-i nisâyı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metâı yapmış. Şer’-i İslâm onları Rahmeten davet eder eski yuvalarına.
Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayatı âilede. Temizlik ziynetleri. Haşmetleri hüsn-ü hulk, lütf-u cemâli ismet, hüsn-ü kemâli şefkat, eğlencesi evlâdı.
Bunca esbab-ı ifsat, demir sebat kararı lâzımdır, tâ dayansın. Bir meclis-i ihvanda güzel karı girdikçe, riyâ ile rekabet, haset ile hodgâmlık depretir damarları.
Yatmış olan hevesat birden bire uyanır. Taife-i nisâda serbestî inkişafı, sebep olmuş beşerde ahlâk-ı seyyienin birden bire inkişafı.

ULULUK/MEHDİLİK SANRISI: Boyundan büyük iddialara kalkışanların ve cin olmadan adam çarpmaya kalkışanların sonunun berbat olması adetullahtandır. 

Bundan kırk elli sene evvel, büyük kardeşim Molla Abdullah (rahmetullahi aleyh) ile bir muhaveremi hikâye ediyorum.
O merhum kardeşim, evliya-i azimeden olan Hazret-i Ziyaeddin’nin (k.s.) has müridi idi. Ehl-i tarikatça, mürşidinin hakkında müfritane muhabbet ve hüsn-ü zan etse makbul gördükleri için, o merhum kardeşim dedi ki: “Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor. Kâinatta, kutb-u âzam gibi herşeye ıttılâı var.” Beni onunla raptetmek için çok harika makamlarını beyan etti.
Ben de o kardeşime dedim ki: “Sen mübalâğa ediyorsun. Ben onu görsem, çok meselelerde ilzam edebilirim. Hem sen benim kadar onu hakikî sevmiyorsun. Çünkü kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u âzam suretinde tahayyül ettiğin bir Ziyaeddin’i seversin. Yani o ünvanla bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde-i gayb açılsa, hakikati görünse, senin muhabbetin ya zâil olur veyahut dörtten birisine iner. Fakat ben, o zât-ı mübâreki senin gibi pek ciddî severim, takdir ederim. Çünkü, Sünnet-i Seniye dairesinde, hakikat mesleğinde, ehl-i imana hâlis ve tesirli ve ehemmiyetli bir rehberdir. Şahsî makamı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim. Perde açılsa ve hakikî makamı görünse, değil geri çekilmek, vazgeçmek, muhabbette noksan olmak, bilâkis daha ziyade hürmet ve takdirle bağlanacağım. Demek ben hakikî bir Ziyaeddin’i, sen de hayalî bir Ziyaeddin’i seversin.”

DÜŞMANA ZULÜM: Zâlim ve ahmak kemalistleri alaşağı edeceğim diye hile hurdaya başvurursan ve her yere çöreklenip diğer müslümanları bile tasfiye etmeye kalkarsan, işte böyle maksadının aksiyle tokat yemen mukadder olur elbet. 

"Benimle beraber çok talebelerim de türlü türlü musibetlere, ezâ ve cefâlara mâruz kaldılar, ağır imtihanlar geçirdiler. Benim gibi onlar da bütün haksızlıklara ve haksız hareket edenlere karşı bütün haklarını helâl etmelerini isterim. Çünkü onlar bilmeyerek kader-i İlâhînin sırlarına, derin tecellîlerine akıl erdiremeyerek bizim dâvâmıza, hakikat-i imaniyenin inkişafına hizmet ettiler. Bizim vazifemiz onlar için yalnız hidayet temennisinden ibarettir. Bize ezâ ve cefâ edenlere karşı hiçbir talebemin kalbinde zerre kadar intikam emeli beslememesini ve onlara mukabil Risale-i Nur’a sadakat ve sebatla çalışmalarını tavsiye ederim."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Seviyeli yorumlar yayınlanacaktır.

ÇOKLU KODLAMA

"Eco, kendi romanlarını çifte kodlama yöntemiyle yazdığını söyler. Ona göre bu, daha geniş kitlelere ulaşmasının sırrını oluşturmaktadı...